Channel Avatar

Neyzen Buselik @UCsWPk91qnfGwILybFWRuPAw@youtube.com

3.4K subscribers - no pronouns :c

Subscribe or else :)


Welcoem to posts!!

in the future - u will be able to do some more stuff here,,,!! like pat catgirl- i mean um yeah... for now u can only see others's posts :c

Neyzen Buselik
Posted 1 year ago

2 - 0

Neyzen Buselik
Posted 1 year ago

Hafız sami Efendi’nin kızkardeşi Sıdıka Hanımın oğlu ve kızı

1 - 2

Neyzen Buselik
Posted 1 year ago

Kırklardan Şeyh Hacı Abdullah Baba Nevşehîrî

2 - 0

Neyzen Buselik
Posted 2 years ago

Hâce Bahauddin Multânî Es Sühreverdî

Hindistan, Multan (1169-1266)

insanların birçok hizmetlerinde bulunup, onlara faydalı oldu. Bulunduğu beldenin civârında, sırf ormanlık bölgelerde yaşayan, acı ve sıkıntı çeken insanlara yardım etti. Sulama kanalları ve su kuyuları açtırarak, bereketli yeşil tarlalar ve meyve bahçeleri meydana getirdi. Çok zaman ve emek isteyen bu işleri yaparken, talebe yetiştirmeyi hiç ihmâl etmeyip çok gayret gösterdi. Maddî bakımdan zengin bir kimse idi. Fakat bütün varlığını insanların faydasına ve Allahü teâlânın dînine hizmet etmeye harcadı. Ömrü boyunca bu hizmetinden hiç geri durmadı. Allahü teâlânın ve dîne hizmet eden büyüklerin aşkı ile yanardı. Bu aşkla yaşadı ve bu aşkla vefât etti. "Allahü teâlânın muhabbetiyle hakîkaten dolmuş olan kalbler, nasıl olur da bu aşkdan ve insanlara hizmetten kaçabilir." buyururdu. Talebelerinin bütün ihtiyaçlarını kendisi karşılardı. Bir zamanlar Mültân'da ciddî bir kıtlık olmuştu. Zamânın vâlisi bu büyük velînin yardımını istedi. Hâce Behâeddîn, malı çok olduğundan fakirlere, ihtiyaç sâhiplerine dağıtılmak üzere bol mikdârda tahıl, ayrıca yedi ölçek dolusu gümüş para gönderdi. Fakat kendisinin dünya malına hiç bağlılığı yoktu. Hepsini Allahü tealânın râzı olduğu, faydalı yerlere sarfederdi. "Mal sevgisi, hiçbir zaman Allahü teâlâya olan sevgi ve muhabbetimizi geçemez." buyururdu. Malın, kendisini Allahü teâlâdan uzaklaştıracağı kimseler için düşman olduğunu, mala düşkün olanların Allahü teâlânın rahmetinden uzaklaşıp, günaha ve kötülüğe doğru kayacaklarını bildirirdi. Mutfağında çeşitli ve lezzetli yemekleri hazırlattırır, kalabalık bir sofrada talebeleri ile birlikte yemek yerdi. Herkese iltifat eder, yemek esnâsında, etrâfında bulunanlara lokma ikrâm ederdi. Talebeler böyle iltifatlardan çok hoşlanırlar, böylece hocalarına olan muhabbet ve bağlılıkları daha da artardı. Yemek esnâsında, bâzan faydalı güzel şeyler anlatırdı. Bir akşam sofrasında, birlikte yemek yerlerken, talebenin bir isi, aldığı bir lokma ekmeği çorbanın içine batırıp yedi. Hâce hazretleri bunu beğenip, sünnet olduğunu bildirdi ve; "Resûlullah efendimiz çorba tasına, lokmanın batırıldığı yemeğin üstünlüğünü, kendisinin diğer peygamberlere ve hazret-i Âişe'nin diğ er kadınlara olan üstünlükleri gibi olduğunu bildirmişlerdir." buyurdu.

Tevâzu sâhibi, gâyet alçak gönüllü idi. Hiç kızmazdı. Haddini bilmiyenlerden kendisini üzenler, rahatsız edip sıkıntı verenler, hattâ daha da aşırı giderek bağırıp çağıranlar, hakâret edenler olurdu.
Bunların hepsine sabreder, hepsini affeder, hepsini hoşgörü ile karşılardı. Kendisine kötülük edenlere ve sıkıntı verenlere iyilik ile karşılık vermeye çalışırdı. Melek sıfatlı olup, çok yüksek bir velî idi. "Dervişliği seçenler, Allahü teâlâya götüren yolda denenirler, imtihan edilirler. Başkaların dan gelen sıkıntılara karşı sâkin ve sabırlı olmak yetmez. Aynı zamanda onlara gül demeti sunabilmelidir." buyururdu.

2 - 0

Neyzen Buselik
Posted 3 years ago

Nezih Uzel
Kudüm vururken
İngiltere Sema Mukâbelesinden
1974

2 - 0

Neyzen Buselik
Posted 3 years ago

Nezih Uzel Ağbeyi ziyaret etme fırsatımız oldu. Sağlığında ziyaret edemedik maalesef. Zorlu bir ziyaret olmuştu, sıcaklık 31 derece civarında bir Üsküdar Sabahı idi, daha Önce bize “Nezih Uzel Meydanı” YouTube sayfasının sahibi abimizin verdiği Google Maps Koordinasyonu’na göre gittim fakat yinede bulamadım, mezarlar çok sık aralarında yürüyüş yolu yok, sürekli mezar duvarından saygıyle basmak zorunda kalarak geçtim, bir yerde tıkandım durdum, kendi muhabbetimsi deyimimle “Naziiih Naziiih Naziiih” diye seslendim guguk kuşu gibi, aradan biraz zaman geçti, durduğum yerden gözüm sağ arkadaki mezara ilişti ve farkettimki Uzel yazıyor, şükür bulmuştum, yine aynı şekilde diğer Mü’minlerin evlerinden geçerek oraya vardım, Şükür nihayet kavuşmuştum fakat anladımki Allah dostu bile Hâmuşân’a giriyor, Yûnus’un değimiyle “Ne bir şey söylerler ne de bir haber verirler”, bizde de Dervişlik yokki gönül penceremiz açık olsun, Rasulallah SAV Efendimiz Yansıtıcımız olsun, Yansıtıcı Olmaları için sizlerin bizlerin, arkadaşlardan insanlardan gelen eziyetlere belalara, sıkıntılara alışkın ve hazırlıklı bir kapasiteye sahip olmamız gerek, ki evet dervişliğin o ilk mertebesine erelim, yani Ruhları görebilelim. Böylede olmayınca herşey tek yönlü oluyor, karşıdan cevap gelmiyor, zaten hava da maşallah aşırı sıcak, İmamoğlunun “bereketi” mi diyelim, insanların Allahı unutmaları mı diyelim, hukuktaki adaletsizliklerimiz mi diyelim, kızlarımızın maalesef çoğunluğunun don kilot ile dolaştıklarında bunda da bir pay varmıdır diyelim? Erkeklerimizin kadın dayağı, tecavüzü mü diyelim, bunların yansıması mı aceba memleketteki pahalılıklar, kuraklıklar?????? İşte efendim maalesef benim kimya’m da sıcaklarda duramadığı için, maalesef Nezih abinin yanında fazla vakit geçiremedim, Fakat Nezih Abiye bir Âyin-i Şerîf okudum, hemde Dümtek vurarak, yani usûlü olan Düyek usûlü ile, Zekai Dede’nin Isfâhan Âyinin 1. SELAMI’nı okudum hediye ettim Nezih Abime, inşallah beğenmiştir inşallah sevinmiştir, sonra orada otururken mezarcı abilerden bir amca dediki gelelim sulayalımmı çiçek ekelimmi, paran var mı? Yok. Kaç para 1000 para. Bura dedi kimin mezarı sizin mi dedi, “e, evet abi bizim”. Ya dedi, buraya belediyeden habire adamlar geliyor ölçüyor bişi yapıor gidiyor, doğrudur dedim, çünki İmamoğlu Nezih Abinin Mezarını yenileme projesine onay verdi. Fakat galiba işe başlamaya onay veremediki habire gelip gidiorlar bişiy yapmıyorlarmış… neyse o da düzelir inşaallah. Ayol dedimki en yakın dostları var Murat Bardakçı gibi o niye gelip mezarını süslemiyor? Ben bi garip Gurbette doğmuş biriyim bana düşmez abi dedim. Esasen ben de isterdim ki, Nezih abi için özel, müstakil kubbeli bir mezar yapıldaydı iyi olurdu. Mezarın yanında kitap rafı yapılırdı, dertleşmek isteyen dertleşirdi, fakat Nezih abinin mezarının alanı çok dar bir alan. Eminim Mezarının görünmeyen kısmı uzaylar kadar geniştir.

4 - 0

Neyzen Buselik
Posted 3 years ago

4 - 0

Neyzen Buselik
Posted 3 years ago

Neyzen Salim Bey’den feyiz almış Neyzen Aziz Dede

3 - 0

Neyzen Buselik
Posted 3 years ago

4 - 0

Neyzen Buselik
Posted 3 years ago

Ebû Abdullah el Kureşî (K.S)

On ikinci yüzyılda Endülüs, Mısır ve Filistin taraflarında yaşamış olan büyük velîlerden. İsmi Muhammed bin Ahmed bin İbrâhim'dir. Hazret-i Hasan'ın soyundan olup, Kureşî ve Hâşimî nisbeleriyle bilinir. Ebû Abdullah künyesiyle meşhûr olmuştur. 1150 (H.544) senesinde Endülüs'te doğdu. 1202 (H.599) senesinde Kudüs'te vefât etti. Kabri orada olup ziyâret yeridir.

Ebû Abdullah el Kureşî’nin şöyle anlattı:

Bana hocam Ebü'r-Rebî bir gün şöyle dedi: "Sana bitmek tükenmek bilmeyen bir hazîne öğreteyim mi?" Ben de; "Evet." deyince, Ebü'r-Rebî bana; "Şu duâyı devamlı oku." dedi.

Okumamı istediği duâ şöyle idi: "Yâ Allah, yâ Vâhid, yâ Mûcid, yâ Cevâd, yâ Bâsit, yâ Kerîm, yâ Vehhâb, yâ Ze't-Tavl, yâ Ganî, yâ Mugnî, yâ Fettâh, yâ Razzâk, yâ Alîm, yâ Hayy, yâ Kayyûm, yâ Rahmân, yâ Rahîm, yâ Bedîassemâvâti vel-ard, yâ Ze'l-celâli vel ikrâm... Yâ Hannân, yâ Mennân infehnî minke bi nafhat-i hayrin tugnînî bihâ ammen sivâk... in testeftihü fekad câekümü'l-feth... İnnâ fetehnâleke fethan mübînâ... Nasrun minellahi ve fethun karîb... Allahümme yâ Ganî, yâ Hamîd, yâ Mubdî, yâ Muîd, yâ Vedûd, yâ ze'l-arşil-Mecîd, yâ Fe'âlen limâ yürîd, ikfinî bihelâlike an harâmike ve agninî bi fadlike ammen sivâke ihfaznî bimâ hafizte bihizzikr... Vensurnî bimâ nasarte bihirrusül... İnneke alâ küllî şey'in kadîr..." Sonra bana şöyle dedi."Her kim bu duâyı namazlardan özellikle Cumâ namazından sonra okursa, Allahü teâlâ onu her türlü kötülükten muhâfaza eder. Düşmanlarına karşı muzaffer kılar, ona ummadığı yerlerden rızıklar verir, geçimini kolaylaştırır. Borcu dağlar kadar büyük ve kabarık olsa dahi, Allahü teâlânın lütfu keremi ve inâyeti ile öder."

Kendisi şöyle anlatır: "Bir gün Abdullah el-Muâvirî'ye gittim. Bana; "Ey şerîf! Başın darda kaldığı zaman, yapacak olduğun bir duâ öğreteyim mi?" diye sordu. Ben de; "Evet." dedim. Bunun üzerine şu duâyı öğretti: "Yâ Vâhid, yâ Ehad, yâ Vâcid, yâ Cevâd, İnfehnâ minke bi nefhati hayrin inneke alâ külli şey'in kadîr..." Abdullah el-Muâvirî bu duâyı bana öğretmek için okuduktan sonra başım hiç darda kalmadı, rızkım çoğaldı."

6 - 0