Channel Avatar

Şahin Uzunşimşek @UCXWxoUGijwaw-BE8fG_gZ7w@youtube.com

1.9K subscribers - no pronouns :c

Günde 2 dakika haber ile gündem, ekonomi, spor, teknoloji al


Welcoem to posts!!

in the future - u will be able to do some more stuff here,,,!! like pat catgirl- i mean um yeah... for now u can only see others's posts :c

Şahin Uzunşimşek
Posted 4 years ago

Facebook launches Shops to bring more businesses onşine during the pandemic

0 - 0

Şahin Uzunşimşek
Posted 6 years ago

Kendini Yargılama! Başarı Senin İçin Farklı Olabilir

(Bu yazıyı okumak 2dakika35saniyenizi alacaktır.)

Kendinizi yargılamayın, çünkü iç kaynaklı ve dış kaynaklı insanların başarı ölçütleri farklıdır. Özgür Bolat yıllar önce 'Mutlu ve Başarılı Çocuk Nasıl Yetiştirilir' adlı seminer düzenlemişti. Ben de sehrincocukhali.com çalışanı olarak oradaydım. Özgür Bolat, o seminerin başlangıcında katılımcılara iki fotoğraf gösterdi. Bir tanesi anneannesi ve dedesinin köyde kapının önünde oturdukları fotoğraf, diğeri de büyük bir şirketin genel müdürü pozisyonundaki arkadaşı.

İç ve Dış Kaynaklı İnsanların Başarı Kriterleri

İki fotoğraftaki insanlar için de başarı ölçütleri çok farklıydı. Birisi sürekli gelişerek şirketini ve kendini daha üst mertebeye taşımak istiyordu. Sürekli yoğun bir çalışma temposuyla her günün aynısını yaşıyordu. Sadece kendisinden değil, birçok kişiden de sorumluydu. Genel müdür olabilmek için yaptıkları bir yana, genel müdür olduktan sonra yapması gerekenler ise daha fazla çaba gerektiriyordu. Bu başarıyı yakalarken aile hayatından, sevdikleriyle geçireceği zamandan feragat etmek zorunda kalıyordu. Belki kendisi bilmeyerek belki de şirketin çalışma sistemiyle doğada var olan kaynakları tüketiyordu. Yoğun iş temposu arasında şirketin önemli bir anlaşma imzalaması, şirketin kar edecek çalışmalar yapması onu başarılı kılıyordu. Sürekli övgü, ilgi, alaka görüyordu. Bu dış kaynaklı biri için başarıyı ifade ediyor sanırım.

Diğer fotoğrafta yer alan anneanne ve dede ise köyde günlük yaşamlarını devam ettiriyor. Sabah kalkıyorlar, bahçe işlerini, hayvan işlerini yapıyorlar, dinleniyorlar, kendi tüketecekleri kadar üretiyorlardı. Doğaya zararları yoktu aksine faydaları vardı. Birbirleri ile zaman geçirebiliyorlardı. Konuşup sohbet ediyorlar, paylaşmanın tadını alıyorlardı. Günlük yaşamları akşam olduğunda ufak bir mutluluğa dönüşüyordu belki de.

Vermeden Almak Allah'a Mahsus!

Plaza stresinde yaşamıyorlar ve kendilerini kabul ettirmek için çalışmalarına da gerek yoktu. Biz büyük şehirlerde büyük koşuşturmalar arasında kendimizi kaybederken çevremizdekileri de çoğu zaman kaybediyoruz farkında olmasak da. Okulumuz bittikten sonra iş hayatına girip kendimizi bitirirken kariyerimizi canlandırmak için çalışıyoruz. Yıllar geçtikten sonra belki iyi bir çalışma hayatımız ve sosyal statümüz oluyor ama kendimizden çok şey kaybediyoruz. Bunları çoğu zamanda gelecekteki çocuklarımız ve ailemiz için yapıyoruz. Onlar iyi okullarda okusun, iyi bir geleceğe sahip olsun diye. Yani bir nevi bir şeyler veriyoruz bir şeyler alabilmek için.

Şimdi düşündüğümüzde iç kaynaklı ve dış kaynaklı iki taraftan baktığımızda mutluluk çok farklı algılanabiliyor. Aslında herkes kendi içinde mutlu olabilmeyi bilmeli. Bunu yaşarken ne kendini ne de karşısındakini yargılamamalı. Kendini heba edip başarılı bir gelecek planlayan birinin başarı anlayışıyla, günlük yaşamını plansız yaşayan kişinin başarı anlayışı kıyaslanmamalı.

Nasreddin Hoca Durur Mu Yapıştırmış Cevabı!

Bu arada yazımı Nasreddin Hoca'nın bir hikayesi ile bitireceğim.

Nasreddin Hoca’ya sormuşlar: “Kimsin?”

“Hiç” demiş Hoca, “hiç kimseyim.”

Dudak bükülüp önemsenmediğini görünce,

sormuş Hoca: “Sen kimsin?”

“Mutasarrıf”ım demiş adam kabara kabara.

“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasreddin Hoca.

“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam…

“Daha sonra?..” diye üstelemiş Hoca.

“Vezir” demiş adam.

“Daha daha sonra ne olacaksın?”

“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”

“Peki ondan sonra?”

Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp “Hiiiç.” Demiş

“Daha niye kabarıyorsun be adam, demiş Hoca..

ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım.

Tebrikler 460 kelime okudunuz!

0 - 0

Şahin Uzunşimşek
Posted 6 years ago

Düşündünüz Mü; Hangi Şehirde Neden Yaşamak İsteriz?
(Bu yazıyı okumak 2dakika35saniyenizi alacaktır.)

Hepimizin aklındadır bir yerlere gitmek, yeni yerler keşfetmek, oraları gezmek, çoğu zaman fotoğraflayıp paylaşmak ve biraz da oralarda yaşamak isteriz. Bazen iş, bazen aşk bazen de merakımız nedeniyle bir yerlere gitmişizdir. Bu yerin illa farklı bir kıta, farklı bir ülke, farklı bir şehir olmasına gerek yok, değiştirdiğimiz semtler ve ilçeler bile bize bir şey katar. Hele ki İstanbul gibi büyük bir şehirde yaşıyorsanız neredeyse mahalleler arası bile farklar ve yaşanmışlıklar bizi karşılar. Türkiye’de akıllı telefon kullanım oranının %77 ‘ye ulaşması ile birlikte bu yerleri sadece görmekle kalmıyoruz biraz da gösteriyoruz. Hatta biraz daha ileri giderek, gezmek için değil sadece birilerine göstermek için oralarda bulunabiliyoruz.

Görmek veya paylaşmak için gittiğimiz yerler bizi farklı nedenleriyle çekiyor ve oraya daha çok, daha çok ve daha çok gitmek istiyoruz. Hele ki şehir değişimleri daha etkileyici oluyor. Eğer gezi amaçlı ise orada bulunulan zaman içinde en güzel ve en merak edilen şeyleri yaşamak istiyoruz. Bu da bizim orayı daha çok sevmemizi sağlıyor. Eğer ki ailevi veya iş değişikliği nedeniyle gidilip uzun süre yaşanılıyorsa, orada bir çevre ve bağ oluşuyor bundan dolayı oranın yeri bizim için ayrı olabiliyor-istisna şehirler kaideyi bozmasa da-. Kısa süreli gezilerde yapılan aktiviteler, görülen güzel yerler, yenilen en meşhur ve lezzetli yemekler bizi oraya daha çok bağlıyor ve ayrılmak istemiyoruz. Ama dönmemiz gereken nedenlerimiz varsa dönüyoruz ve monoton yaşamımıza devam ediyoruz. Fakat o yaşadıklarımız hep aklımızda kalıyor, konuşmalarda onları anlatmak, gitmeyenlere orayı tavsiye etmek için bekliyoruz. Bizi orada etkileyen ve oraya ait hissettiren de bir şey varsa işte o zaman en küçük bir fırsatta gitmek istiyoruz.

Bu bir ülke olur, bir şehir olur, bir ilçe olur; yer hiç mühim değil bizi etkileyen en ufak bir kaldırım taşı bile olabilir. Oralar aklımızın ucuna yer eder.

Yunanistan’dan Parmak Isırtacak Bir Örnek
Size Yunanistan’da tanıştığım 80 yaşındaki bir çiftin hikâyesini anlatmak istiyorum. Yıllar yıllar öncesi Kokino teyze ve Apollo amca üniversitedeyken okulun düzenlediği bir gezi ile Yunanistan’ın Volos şehrine giderler. Oranın doğasına, denizine, yeşiline, sakinliğine âşık olurlar ve daha 20 yaşlarındayken ikisi de birbirine söz verir ve ‘’bir gün burada yaşayacağız’’ derler. Zaman içerisinde orada keşif yaparlar, önce arsa alırlar, sonra zaman ve para bulduklarında temelini atarlar, sonra 1.katını çıkarlar derken 2 katlık süper görünümlü altı taş üstü ahşaptan bir yapı yaparlar. Bu süreç içerisinde hem çalışırlar hem de o hayalleri için -deyim yerindeyse- her gün bir tuğla koyarlar. İkisi de öğretmenlik meslekleri için gittikleri Etiyopya’dan dönerken nerdeyse küçük bir geminin alacağı kadar bambu ağacından tahtalar ve dekoratif ağaç malzemeleri getirirler. Hayalini kurdukları evi tamamlarlar ve emekli olduklarında yaşamaya başlarlar. Yıllar önce bir okul gezisi ile belki de geleceklerini şekillendirir Kokino ve Apollo çifti. Hayal kurmak ve onun için çalışmanın güzel bir örneği onlar. (Ve bu çiftin tek uğraşı bu evi inşa etmek değil, bu çift Türkiye’nin 79 şehrini de gezmişler.)

Şimdi size soruyorum, hangi şehirde neden yaşamak istersiniz? Siz en son neresi için hayal kurdunuz? O hayal için harekete geçtiniz mi? Bence bugün tam zamanı.

0 - 0

Şahin Uzunşimşek
Posted 6 years ago

Herkes Hanya’ya Amazon Konya’ya
(Bu yazıyı okumak 2dakika10saniyenizi alabilir.)

İlk televizyonlar çıktığında sinema bitecek denmiş. Televizyona karşı ön yargılı bakılmış. Geçiş süreci sancılı olmuş ve şu an sonuç; sinema salonları hala yaşıyor ve bazı dönemlerde dolup taşıyor bile. Tabi şu an farklı film/dizi platformları ile sinema salonları tekrar cebe/eve girme dönüşümüne başladı. Fakat her ne olursa olsun bazı alışkanlıklardan vazgeçmek kolay olmuyor.  Fiziksel mağazadan alışveriş de bunlardan biri. Herkesin dilinde klasik söylemler her zaman olacaktır. Artık kimse mağazaya gitmiyor, aa şurdaki dükkan da kapatmış, e-ticaret aldı yürüdü gibi.

Penti Kapatmıyor Daha Da Çok Açıyor

Tamam, e-ticaret alır gider de hala alışveriş yapanların %60’lık kısmı fiziksel mağazaları tercih ediyor. Tamam, şurdaki dükkan kapanıyor da burdaki dükkan da açılıyor. E-ticarete en büyük yatırımı yapanlardan biri olan Penti 500 mağazayı geçti. Demek ki hala fiziksel mağazalar tercih ediliyor. İnternet ve akıllı telefon kullanımlarının artmasıyla e-ticaret tabi ki artıyor, artacak da ama bazı şeylerden asla vazgeçilmez. Fiziksel mağaza gezintisi, mağaza alışverişi de bunlardan birkaçı.

Size şimdi tam tersi bir uygulama göstereceğim, sizin deyiminize göre kapanan mağazalar veya kapanmayıp vizyon sahibi olan mağazalar e-ticarette var olmaya ve kendilerini güçlendirmeye başlıyorlar. Bu tabi ki yeni bir süreç değil, fakat bu hızlanıyor ve artık web ortamında olmamak ayıplanacak duruma geliyor. ‘Bakın mağazalar kapanıyor ve sanal ortamdan satışlara başlıyorlar, artık fiziksel mağazayı tercih edenler azaldı’ diyenlere bir soru sormak istiyorum.

E-ticaret devi olan Amazon neden fiziksel mağaza açtı?

Çünkü müşteri deneyimleri değişiyor. Değişen mağazaların yapısıdır, değişen müşterileri mağazada daha memnun etme dönemidir, değişen müşterilere mağazada dijital deneyim yaşatmaktır. İnsanlar e-ticaretten ne kadar alışveriş yapsa da fiziksel mağazayı ziyaret edecek. Amazan GO ise tamamen dijital olarak tasarlanmış bir mağaza. Bunun da sebebi mağazalara giren 3 kişiden 1’i mağazada dijital görünürlük olmadığı için satın almıyor. Çünkü insanlar artık e-ticaretin verdiği kolay erişime, hızlı ürün bulmaya ve rahatlığa alıştı. Artık onları arıyoruz. Amazan GO mağazası da tam olarak bu şekilde hizmet veriyor. Giriyorsun, buluyorsun ve alıp çıkıyorsun. Müşteri sırası yok, ödeme sırası yok çünkü kasiyer yok çünkü kasa yok. Dijitalleşme demek insan gücünün azalması demektir. Hizmeti alanla verenin aynı kişi olması demektir.



Tebrikler 332 kelime okudunuz.

0 - 0

Şahin Uzunşimşek
Posted 6 years ago

Okumak Değil Dinlemek De Zor Artık
(Bu yazıyı okumak 2dakika10saniyenizi alacaktır.)

Artık yüz yüze sohbetlerde bile kimse kimseyi dinlemez oldu. Derler ya eskiden teknoloji hayatımızda bu kadar yokken, sohbet ediyorduk, oyunlar oynuyorduk. Bu arada akşamları elektrik gittiğinde mum ışığında sohbet en tatlısıydı. Şimdi ise elektrik gitmesi kafa karışıklığını ortadan kaldırıyor, ailecek tv mi izlesek yoksa telefonla mı zaman geçirsek sorusuna bir cevap oluyor. Ve elektrik gittiğinde herkes telefonuna gömülüyor, elektiriğin ne zaman geleceğine bir bakayım bahanesiyle.

Şimdilerde bir yerde biriyle sohbet ederken telefona elimiz gidip gidip geri geliyor. Karşımızdakine saygısızlık yapmama düşüncesinin hala var olması biraz da olsa sevindirici. Ama içimiz içimizi yiyor, hele ki sohbet de sıkıcıysa o telefonu elimize alıp 1 doz instagram alasımız geliyor. Karşımızdakini dinliyoruz ama aklımız orda değil ve sürekli evet evet diyerek gülümsemelere başlıyoruz. Ne anlattığı çok da önemli değil, bir an önce yemeğinden kaşıklasa da bir sessizlik olsa. Heh susmuşken bir bakayım ne olmuş ne bitmiş kaç beğeni gelmiş.

Bir de bu durumun zorunlu halleri var. Karşı taraftakini kırmak istemiyoruz ama telefonla işimiz de var. Birine acil mesaj atmamız gerekiyor ama şimdi konuşmasını da bölemeyiz ki diye düşünüyoruz. Bitsin hemen mesajı atalım diyoruz ama bu sefer de telefonla oynuyor zanneder mi diye düşünüyoruz. Tam telefonu elimize alıp mesaj yazmaya başlamışken karşımızdaki tekrar konuşmaya başlıyor ve kendimizi suç üstü yakalanmış gibi hissediyoruz. Bu sefer bir yola girdik bitsin diye bir karşımızdakine bakıp evet haklısınız diyoruz bir de telefona bakıp bir kelime yazıyoruz.

Bir de olayın tamamen yüzsüzlük boyutu var. Geçen gün metroda bir adam karşısındakine heyecanlı heyecanlı bir şey anlatıyor ama karşısındaki Facebook'u açmış ekranın altına altına iniyor, neredeyse 1 yıllık paylaşımlara baktı. Ama karşısındakini de ihmal etmiyor, sürekli evet evet diyerek sohbeti sürdürüyor. Yani tek taraf konuşunca sohbet olur mu bilmiyorum ama arada bir onaylama sesleri geliyordu.

Vallahi kimseyi dinlemez olduk, işin kötüsü de dinlemeden yargılar olduk!

Tebrikler 298 kelime okudunuz. Bugün için fena sayılmaz.

0 - 0

Şahin Uzunşimşek
Posted 6 years ago

Para Çalışanı Mutlu E…
(Bu yazıyı okumak 2dakika8saniyenizi alacaktır.)
Yazı sonunda sorulan soruya vereceğiniz cevap ile başlığı siz tamamlayacaksınız.

Google trendi ile başlayan ofiste yenilikçilik, son zamanlarda büyük şirketlerin uyguladığı bir durum haline geldi. Şirketler göze hitap etmeye başladı. İş görüşmelerine gidildiğinde adaylar ilk görüşte şirkete vuruluyor ve görüşme öncesi motive oluyorlar. Fakat insanlar neden çalışır sorusunun cevabını bilmeyen yoktur. Yapılan işin karşılığı olarak belli miktarda maaş alınır. Şirketler ise daha çok para kazanmak ve işlerinin daha iyi organize edilmesi için eleman alırlar ve onlara maaş öderler.

Sizce elemanlara ödenen maaş en iyi verimde çalışmak için tek başına yeterli mi?

Tek başına maaşın yetmediği anlaşılmış ki sonrasında ulaşım, yemek, izin, bağlı olduğu şirketlerden indirim, spor olanakları gibi çeşitli sosyal yan haklar eklenmiş. Bunlar zaman içinde yetersiz hale gelmiş. Şirket çalışanlarının şirkette geçirdiği zamanı daha verimli kılabilmek adına iç dekorasyonlar değiştirilmiş. Daha ergonomik malzemeler kullanılmaya başlanmış. Bunlar da yeterli olmamış çalışanların mesai saati içerisinde kafa dağıtabilecekler sosyal alanlar oluşturulmaya başlanmış. Basketbol sahası, fitness salonu, bilardo, oyun konsolları gibi. Bunları en iyi uygulayanlardan biri de sahibinden.com merkez ofisi.

Sahibinden.com İletişim Kurmak İstiyor

Sahibinden.com müşteriyi memnun etmenin sadece fiziksel koşulları sağlamak olmadığını göstermiş bir şirket. Elemanların tam verimli olarak çalışmasını sağlamak, onlarla iletişime geçmektir. Onların fikirlerine değer vererek onları dinlemek en iyi çözümlerden biridir. Belki de o kadar mimari ve tasarım maliyetlerine hiç gerek bile kalmayabilir. Elemanları işe ortak etmek, yapılacak proje ve çalışmalarda fikirlerini almak onları daha değerli hissettirecektir. Bu arada sahibinden.com’un da harika bir genel merkezi var. Basketbol sahası, fitness salonu, keyifli ve eğlenceli renklerin kullanıldığı neşeli bir ofisi.

Son zamanlarda gelişen ve değişen dünyada insanlar değer görmenin çok doğal olduğunu anlamaya başladı. Bundan dolayı da çalışanlar olarak çoğu kişi paranın tek motivasyon kaynağı olmadığını düşünmeye başladı. Eğer kendisini donanımlı olarak görüyorsa bir şekilde para kazanır. Önemli olan çalıştığı yerde kendisini mutlu etmek, hem değer görerek orada kalmak hem de yaptıklarıyla şirkete kazanç sağlatmak. Sizce de şirket içindeki sosyal alanları mimari ve teknolojik açıdan güçlendirilmiş ve çok iyi maaş veren bir şirkette çalışmak mı veriminizi ortaya çıkarmaya yeter, yoksa ortalama şartlarda olup da çalışma hayatı boyunca sizin fikrinize değer vererek yaptığınız çalışmaları önemseyen ve yükselmeniz için şirket yöneticilerinin ellerinden geleni yaptığı bir şirkette çalışmak mı daha verimli olur?

Tebrikler 366 kelime okudunuz!

0 - 0